STEM nedir? Nasıl ortaya çıktı? Eğitim sisteminde nasıl yer alıyor?
STEM, 1990’larda Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilim Vakfı (NSF) raporlarında SME&T olarak anılıyordu. 2001 yılında NSF Eğitim ve İnsan Kaynakları Birimi Direktörü Judith Ramaley, kısaltmanın kulağa hoş gelmemesinden dolayı STEM önerisinde bulunduktan sonra STEM kısaltması bir isim halini alıp tüm dünyada kullanılır olmuştur. STEM, Science (Fen), Techonology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik) disiplinlerinin kısaltması olarak kullanılmaktadır. Türkçe karşılığı olarak FeTeMM önerilmiş ve geniş bir çevre tarafından da kabul görmüştür. Her ne kadar FeTeMM kısaltmasındaki Fen yerine Bilim kullanılması gerektiğini düşünenler olsa da FeTeMM’in içindeki “Fe” Atatürk’ün “Dünyada her şey için … en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir…” sözündeki Fen’i - yani Bilim’i - temsil etmektedir.
STEM, disiplinlerin, birbirinden bağımsız ve izole bir şekilde değil gerçek hayatta yer aldığı biçimde öğretime aktarılmasına odaklanan bir bakış açısı geliştirmek üzere ortaya çıkmıştır. Eğitime bakış açısı geliştirirken ülkelerin ihtiyacı olan iş gücü ve bu iş gücünün gerektirdiği beceriler göz ardı edilemez. Nitekim doksanlarda Amerika Birleşik Devletleri’nde STEM hareketinin başlamasında ve diğer devletlerin bu akımı benimseyerek küresel bir harekete dönüştürmesinde aynı bakış açısı hâkimdir.
STEM, dört disiplinin kısaltılması olmasının ötesinde bir anlam taşımaktadır. Her bir disiplinin kendi içinde gerektirdiği beceri ve kazanımlar olduğu gibi, bu disiplinlerin gerektirdiği ortak beceri ve kazanımlar da mevcuttur. Gerçek hayat problemlerini ele alırken disiplinleri birbirinden bağımsız düşünemezken nasıl olur da eğitim-öğretim içerisinde bu disiplinleri birbirinden bağımsız ve ayrı olarak ele almak düşünülebilir? STEM bakış açısı, disiplinlerin kendi alanlarına özgü güçlerini yadsımadan birlikte olduklarında ortaya çıkan güce odaklanmaktadır.
Son yıllarda çok konuşuluyor. Bu eğitim sisteminin öğrencilere faydası nedir?
STEM, güzel ve eğlenceli etkinliklerin ötesinde bir “hayata” bakış felsefesidir. Eğitim-öğretim içerisinde de olsa STEM’i ne kadar hayattan bağımsız olarak sınıflara sıkıştırmaya çalışırsak o kadar düşük başarı oranı elde ederiz. Buradaki başarı tanımı olarak belirlediğim ölçüt, üreten bir nesil yetiştirmektedir. Katma değeri yüksek, yüksek teknoloji ürünleri geliştirebilecek bireyler yetiştirmek başarıdır. ABD Kongre Araştırma Birimi’nin 2012 yılında yayınlandığı rapora göre STEM iş gücünü karşılamada eğitim birinci, göç ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemiz, Amerika Birleşik Devletleri’ne göre göç alma istatistiklerinde daha geride olduğundan ülke olarak eğitim kaynağına muazzam önem vermemiz gerektiği sonucuna varabiliriz. Bu bağlamda, Türkiye’de STEM eğitiminin bu kadar konuşuluyor olması oldukça önemlidir.
Türkiye'deki bazı okullar bu eğitimi veriyor. Bizde hangi ölçüde uygulanıyor?
Türkiye’de STEM eğitiminin popüler olmaya başlaması ile artan sayıda STEM merkezleri ya da okulları kurulmaya, bu alanda akademik çalışmalar yapılmaya ve STEM öğretmeni sertifikaları verilmeye başlanmıştır. 2014 yılında TÜSİAD ve 2016 yılında Milli Eğitim Bakanlığı STEM üzerine birer rapor hazırladı. STEM’in bu kadar konuşuluyor olmasının ve üzerine yatırım yapılmasının oldukça değerli bir başlangıç olduğunu, devamına umutla bakmak için ise eleştirilere açık olmak gerektiğini düşünüyorum. STEM’in ön gördüğü üretici bireyleri yetiştirmek üzere ülke olarak, uzun dönemli çalışma planlaması yapmamız gerekiyor. Bugünden yarına değişim beklemenin bize getirisi hayal kırıklığı, götürüsü ise bir nesil olacaktır.
* Türkiye'de uygulamada yapılan hatalar var mı?
Ülkemizde gerçekleşen STEM etkinliklerine eleştirel bir bakış açısı ile yaklaşacak olursak birkaç önemli nokta göze çarpıyor. Mevcut durumda, STEM alanında yetişmiş akademisyen, öğretmen, politika yapıcı neredeyse yok denecek kadar azdır. Lisans düzeyinde STEM yaklaşımı ile eğitim eksikliği vardır. Öğretmen eğitimi programlarında STEM yaklaşımı henüz benimsenmemiştir. STEM alanının gelişmesine katkıda bulunacak nitelikli ağırlığın arttırılması gerekmektedir. Öğretmen eğitimi gerçekleştirecek eğitimcilerin alanda uzmanlaşmış kimselerden oluşması oldukça önemlidir. STEM alanında yapılan çalışmalar hem az hem de ayrıktır. Bu çalışmaların ortak hedefler doğrultusunda ilerlemesi ülkemizin STEM eğitiminde daha emin adımlarla ve daha hızlı ilerleme sağlamasına imkan tanıyacaktır. Ortak hedefler ise ancak STEM eğitimi konusunda belirlenecek ülke politikası ile gerçekleşebilir. Bu politikanın belirlenmesinde bütün paydaşlar yer almalıdır: Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere diğer ilgili bakanlıklar, eğitim fakülteleri başta olmak üzere diğer fakülteler, TÜSİAD gibi iş dünyası kuruluşları.
STEM bir felsefedir! STEM’in uygulanmasının önündeki engel öğretim programları değildir. STEM’in öğretim programlarına eklenmesi konuşmaları yapıldığını duyunca endişeleniyorum. Eğer STEM yaklaşımı öğretim programları merkezinde ele alınırsa, sadece öğretim programında yapılacak değişikliklerle STEM’in hayata geçirildiği yanılgısına düşülebilir. Aslında STEM bir hayata bakış olduğu için mevcut öğretim programları içerisinde de uygulanabilir. Çünkü, öğretim programları “cansız nesneler” gibidir. Harekete geçmek için dışsal bir güce ihtiyaç duyarlar. Öğretmenler, bu “cansız nesneler”i alıp yaşama katarlar. Öğretmene güven (hizmetiçi eğitimlere mutlaka devam edilmeli ama nasıl olacağı ayrı bir tartışma konusu…) ve programda esneklik STEM felsefesini uygulamada önümüzü açacaktır. Bu eleştirimde, öğretim programlarında değişikliklerin yapılmaması gerektiğini kastetmediğimi açık bir şekilde ifade etmek istiyorum.
STEM’in daha önceki öğretim yöntemlerinden ayrı bir yöntem olduğu görüşü hakim olabiliyor. STEM yoktan var olmadı! Biraz incelediğimizde STEM’in disiplinler arası eğitim, uluslararası bakalorya, proje tabanlı öğrenme gibi daha önce duyduğumuz, bildiğimiz eğitim-öğretim yöntemlerine benzerlikleri olduğunu fark edebiliriz. Dolayısıyla, uzun yıllardır ülkemizde gerçekleştirilen bu programlar STEM’e geçiş için bir alt yapı oluşturabilir. Geçmiş bilgi, birikim ve becerimizi STEM felsefesini oluşturmada daha çok kullanmamız gerekiyor. Bu konu ile bağlı olarak ikinci önemli nokta ise STEM felsefesini öğrenme felsefemiz olarak belirlemede öğretmenlere oldukça önemli roller düşmekte. Bu işin yapıtaşları olan öğretmenlerimize güvenmeden yola çıkamayız. Onların bilgi birikimi ve tecrübelerini işe koşmalıyız. Ancak, burada çok hassas bir denge var: “Ben zaten biliyorum” diye başlamak, başlamadan bitirmekle eş değerdir. STEM’in bir felsefe, hayata bakış açısı olduğu çok iyi anlatılmalıdır. Etkinliklere sıkıştırılmış STEM çok kısa bir sürede siteme dönüşecektir. Gerçekleştirilmek istenen değişim büyük. Bu sebeple emin adımlarla ilerlemeliyiz.
Uygulamalardaki önemli bir hatalı bakış açısı ise STEM yapılmak istenildiğinde dört disiplinin de her zaman etkin olması gerekliliği düşüncesidir. STEM’de zorlama yoktur! STEM yaklaşımında hazırlanan ders planlarında dört disiplinin de olması zorunda değildir. Gerçek hayat problemleri denildiğinde hepimizin gerçek hayatta karşımıza çıkan problemlerden bahsediyoruz. “Ayşe’nin 3 elması var” dediğimizde elmanın ve Ayşe’nin hayatımızda olması bu problemin bir gerçek hayat problemi olduğunu göstermez. Bugün işten çıktıktan sonra eve ne kadar sürede gideceğim benim (ve elbette çoğunuz) için önemli bir hayat problemi. Temiz suya ihtiyacımız olduğu açık bir sonuçken, bu sonuca nasıl ulaşacağımız değişiklik göstermektedir. Bu ve benzeri problemler hayatımızın içindeyken kitaplara veya sınıflara girdiğinde hayattan soyutlanmış olarak karşımıza çıkabiliyor. STEM yaklaşımındaki problemlerin temel özelliği hedefin açık bir şekilde belirli olması ama gidiş yolunun belirli olmamasıdır. Bu problemlerin belirlenmesi STEM’in hangi disiplinlerinin ön plana çıkacağını doğal olarak gösterecektir. Bu dört temel disiplinden hangisine ihtiyaç duyuluyorsa onunla ilişkilendirilmesi önemli olacaktır. Bu dört disiplinin dışında olan diğer disiplinlerin de doğal olarak yer alması gerekecektir ve bu STEM’e aykırı bir durum değildir. Aksine, bu, felsefenin diğer disiplinlere de yayılmasında ve bütüncül bakışı kazanmada oldukça önemli yer tutacaktır.
STEM, okullara maliyet getiren bir eğitim sistemi midir?
STEM eğitimlerinin maliyetli olduğu ve ticarileştiği eleştirilerine rastlamaktayız. Bu konuda da eleştirileri haklı çıkaracak, STEM’in neredeyse sadece maliyeti yüksek malzemelerle yapılması gerektiğini gösteren örnekler görmekteyiz. Bu örnekler, STEM’e bakışı olumsuz etkileyebilmekte ve ön yargılara sebep olmaktadır. Ancak, yazımın genelinde vurgulamaya çalıştığım en önemli nokta STEM felsefesi ve bakış açısının kazanılmasıdır. Bu kazanım için hangi araçların kullanılacağı yaratıcılığa bağlıdır. Kullanılacak araçlar konusundaki tercih amaca yönelik olmalıdır. Üretilen her ürün için nasıl bir maliyet çalışması ve optimum değer analizi yapılıyorsa STEM ders planlarında da kullanılacak malzemelerin maliyet çalışması ve optimum değer analizleri yapılmalı. STEM çalışmalarının kalitesini kullanılan malzemelerin değeri belirlemez. Bütüncül bakarsak maliyetten bağımsız olarak kaliteli farklı çalışmalar STEM alanının değerini arttıracaktır. Özetle, “atılan taş ürkütülen kurbağaya değmeli” dersek yerinde olur herhalde.
STEM eğitiminde ve bu eğitimi veren öğretmenlerde olması gereken özellikler neler?
Yaygın ön yargılardan birisi STEM alanında kuvvetli bireyler yetiştirilirken her bireyin her alanda uzman olacağının beklentisi ve bunun karşılanmasının oldukça zor (imkânsız diyenler çok ama yine de oldukça zor diyerek bir açık kapı bırakalım…) olduğudur. STEM alanında yetiştirilen bireyler çeşitli alanları tercih ederek o alanlarda uzmanlıklar elde edebilirler. Bir bireyin bütün disiplinlere hâkim olmasını beklemek verimi de azaltacak bir unsur olarak karşımıza çıkacaktır. STEM felsefesinde yetişmiş bir bireyden beklenti, seçtiği alanda uzman olurken diğer alanlar hakkında farkındalık düzeyini geliştirmiş, disiplinler arası çalışma becerilerini oluşturmuş, problemi tespit edip çözmeye odaklanmış olmasıdır.
Çok basit bir örnek vermek gerekirse kanser araştırmaları yapan bilim insanları ile ortak hedefler için çalışan matematikçilere ve bilgisayar programcılarına bakabiliriz. Alanında çok kuvvetli matematikçilerin geliştirdiği modeller günümüzde kanser hücrelerinin gelişimlerini tahmin etmede, tedavideki kullanılacak ilaç kombinasyonlarının, dozlarının ve sıralarının belirlenmesinde çok etkili olmaktadır. Harvard Üniversitesi Dana-Farber Kanser Enstitüsü’nde akciğer kanseri tedavisinde optimum dozu tahmin edebildikleri bir model geliştiren Fransizka Michor 2000 yılında “The Mathematics of Planetary Movements” (Gezegenlere Ait Hareketlerin Matematiği) makalesi ile Avusturya Matematik Topluluğu tarafından ve 2016 yılında kanser araştırmalarındaki üstün başarılarından dolayı Amerikan Kanser Araştırmaları Birliği tarafından ödüle layık görülmüştür. Dr. Michor ayrıca, çalışmalarında bilgisayar modellemelerinin de süreci oldukça hızlandırarak klinik bulgulardan önce önemli veriler sunduğuna işaret ediyor.
Konu ile ilgili örnekler her ne kadar çoğaltılabilirse de anlatılmak istenen ortak olduğu için örnekleri burada keserek STEM felsefesini benimsemiş insanların hayatlarımıza ne denli dokunabildiklerini görmeye odaklanmamız gerekiyor. Burada herkesin bu nevi araştırmalar yapmayacağı eleştirisi karşımıza çıkacaktır. Ancak, burada vurgulamak istediğim çığır açıcı, katma değeri yüksek işler yapmak için gerekli olan bu bakış açısına hayatımızın her safhasında her insanın sahip olması gerektiğidir. En basit probleme bakarken bile bu bakış açısı olmadan işletilen süreçlerin ve çıkan ürünlerin ne denli yetersiz olduğuna hayatımız içerisinden örnekler bulmak çok zor olmasa gerek… Her gün şikayet ettiğimiz bir konuyu ele alın ve neden bu konuda sorunların çözülemediğine eleştirel bakın. Yaşadığımız şehirlerin planlamasından tutun sınıfların tasarımına, evinizdeki elektrik tesisatından tutun kişisel bütçenize bir bakın. Bütüncül bir bakış açısı olmadan köklü ve sürdürülebilir çözümler üretebilir misiniz
STEM felsefesini benimseyecek bir öğretmenin zorluklara açık olması gerekmektedir. Bunu öğretmenlerin gözlerini korkutmak için değil hazırlıklı olmaları için söylüyorum. Değişim yavaş, etkisi büyük olacaktır. Bundan dolayı, benimsenen yeni öğretim ve hayat tarzında inanarak devam etmek başarı için önemli bir gerekliliktir. STEM bakış açısına sahip bir öğretmenin, öncelikli olarak bu bakış açısını benimsemiş kişilerden başlangıç eğitimleri alarak kendi donanımlarını nasıl bu yöne kanalize edebileceği konusunda yolculuğa çıkmalıdır. Bundan sonra hayatlarının her bir anı kişisel gelişim eğitiminin devamı olacaktır. İzledikleri bir TV programından, okudukları bir kitaptan, katıldıkları bir seminerden öğretileri için neler alabileceklerine bakmalıdırlar. Çünkü, yaratıcılık beklenmeyen yerlerde gizlidir. Bu değişim yolculuğuna çıkan öğretmen “mutlu” olmak için çıkmalıdır. Zira, insan mutlu olduğu şeyi yapmak ister. Öğrenciler de, öğretmenler de, sınıflarında mutlu olmak isterler.
STEM, temel dört disiplinin ötesinde hayata yeni bir bakış sunmaktadır. Bu yeni bakışın, öğretim programları çerçevesinde verilmesi de başlı başına bir STEM becerisi gerektirmektedir. Unutulmamalıdır ki öğretim programlarının değiştirilmesi, tek başına, STEM becerileri gelişmiş bireyler yetiştirmeye yetmeyecektir. Çünkü, STEM bir felsefedir, bir düşünme biçimidir. Bu düşünme biçimini benimsemek zorlu bir süreçtir ve zaman alacaktır. Verilecek emek ve zamanın karşılığı mutlak süreçte alınacaktır. Unutmamak gerekir ki adı ne olursa olsun herhangi bir modelin başarılı olması için işin özünü kaçırmamak gerekir.